DSÖ'nün yeni modellemesine göre Covid-19 ölüm sayısı tahminî 15 milyon

-
Aa
+
a
a
a

DSÖ'nün yeni epidemiyolojik modellemesiyle, dünya çapında ölümlerde gerçek rakamların, 5.4 milyon olan resmi ölüm rakamlarının üç katı olduğu saptandı.

birbirine ağlarla bağlı insanlar - illüstrasyon
DSÖ'den yeni epidemiyolojik modelleme
 

DSÖ'den yeni epidemiyolojik modelleme

podcast servisi: iTunes / RSS

(12 Mayıs 2022 tarihinde Açık Radyo’da Salgınlar Çağı programında yayınlanmıştır.)

Özdeş Özbay: Merhabalar Osman bey, merhabalar Kayıhan bey, günaydın!

Osman Elbek: Günaydın!

Kayıhan Pala: Günaydın herkese!

OE: İsterseniz bugün sevgili Cem Madra’yı anarak başlayalım. Onun emekleri sayesindeki şekillenmiş bir radyoda konuşmanın onuru var bugün hepimizde. Bu vesileyle sevgili Ömer Madra başta olmak üzere Madra ailesine, Açık Radyo’ya başsağlığını tekrar dilemek istedim. Onun anısına herhalde yapmamız gereken en iyi şey radyomuza sahip çıkmak olduğunu düşünüyorum, hem nitelikli programlar yaparak hem de her açıdan destekleyerek... Anısı önünde tekrar saygılarımı sunmak isterim.

Bugünkü programımızda bir konuk var ama konuğumuzun ismini paylaşmadan -o sürpriz olarak kalsın- sevgili Kayıhan’ın derse yetişmesi gerektiğini biliyorum, önemli de bir konu var o yüzden ilk sözü Kayıhan’a vermek istiyorum. Kayıhan biliyorsun Dünya Sağlık Örgütü Covid-19 ölümlerini dünya çapında da açıkladı. Hem dünyadaki hem Türkiye’deki yansıması ne oldu, ne dersin bu konuda?

KP: Günaydın herkese. Osman 5 Mayıs’ta DSÖ bütün dünyada Covid-19 pandemisi sırasında kaç kişinin hayatını kaybettiğini tahmin etmeye dönük bir model geliştirdi. Bu model başta epidemiyologlar olmak üzere, veri bilimciler, istatistikçilerle ortak çalışan çok önemli bilim insanlarının içinde bulunduğu bir grup tarafından oluşturulan epidemiyolojik bir model. Bu modele göre Covid-19’a bağlı olarak bütün dünyada resmi olarak bildirilen ölüm sayılarının 5.4 milyon olmasına rağmen tahmin edilen rakamın 15 milyon kadar olduğu ortaya kondu. Yani dünya çapında yaklaşık üç kat daha fazla ölümün gerçekleştiği bu modelle tahmin edildi. Bu modelde Türkiye ile ilgili de çok önemli rakamlar var. İlgilenen dinleyicilerimiz bu DSÖ modelinin Excel sayfalarına ulaşırlarsa her ülke için 2021 ve 2020’de aylara göre tahmin edilen Covid-19 ölüm sayılarını görebilirler. Birazdan bununla ilgili birkaç rakam vereceğim ama Türkiye’ye ilişkin yapılan tahminde 2021 yılı sonu itibariyle Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin toplam sayısı 264.041 olarak tahmin edildi. Aynı tarih itibariyle Sağlık Bakanlığının açıkladığı ölüm sayısı ise yalnızca 82.286 idi. Yani arada 181.755 kişilik bir fark vardı ki genel olarak konuşacak olursak bu, Sağlık Bakanlığının açıkladığı sayıdan 3.2 kat daha fazla ölümün gerçekleştiği anlamına da geliyor. Aylara göre yapılan değerlendirmeye baktığımızda, örneğin 2020 yılının sonu itibariyle, aralık ayı sonu itibariyle Covid-19 ölümlerinin 126 binin üstünde olduğu tahmin edilmiş ki Sağlık Bakanlığının açıkladığı sayı 22 bin civarındaydı, yani beş kattan daha fazla bir ölümün 2020 yılında gerçekleştiği tahmin edilmiş. Anımsayacak olursan biz de Türk Tabipler Birliği Covid-19 İzleme Kurulu olarak pandeminin 6. ay raporunda bu konuya değinmiş ve Sağlık Bakanlığının açıkladığı ölüm sayılarının, aynen olgu sayılarında olduğu gibi, daha düşük olma ihtimalini bilimsel perspektiften hem fazladan ölümler hem de saha gözlemleriyle gündeme getirmiştik. Daha sonra da CHP’nin 2020 yılı sonu itibariyle elde ettiği 21 belediye verileri üzerinden de yalnızca 21 belediyedeki bulaşıcı hastalık ölümlerinin -2020 yılı için konuşuyorum- Sağlık Bakanlığının tüm Türkiye için açıkladığı verilerden daha yüksek olduğunu ortaya koymuştuk. Dolayısıyla DSÖ’nün açıkladığı son veriler bugüne kadar Türkiye’de bizlerin, pek çok meslektaşımızın, TTB’nin, bazı uzmanlık derneklerinin söylediği, Sağlık Bakanlığının açıkladığından daha fazla Covid-19 ölümü var iddiasını doğrular nitelikte ne yazık ki.

OE: Aslında Kayıhan Türkiye’nin rakamlarla ilgili tek derdi Covid-19 ölümlerinde değil. Aklıma hemen enflasyon oranlarındaki olağanüstü yanılgı, hava limanları, yapılan hava limanlarına gelmeyen yolcuların olağanüstü yanılma payları, benzer şekilde otoyollardan verilen garantiler geliyor. Yani siyasi iktidarın rakamlarla ilgili ya bir sorunu ya da bir başka amacı olsa gerek. Covid-19’da gerçekte 180 bin olan ölümleri 80 bin olarak açıklamayı basit bir yanılma olarak kabul etmemek gerekiyor. Bu herhalde rakamlarla oynamanın Türkiye Cumhuriyeti’nin en azından mevcut siyasi iktidarının özelliği olduğunu düşündürüyor bana.

"Olgu sayılarının azalması test sayısının azalmasıyla çok ilgili"

KP: Osman’cığım hemen bir şey söyleyeyim; burada kesinlikle sana katılıyorum, bir yanılma söz konusu değil çünkü DSÖ’nün ortaya koyduğu rakamlar bir matematiksel modele dayanıyor, yani epidemiyolojik yöntemlere. Ama Sağlık Bakanlığının açıkladığı rakamların gerçek rakamlar olduğuna dair herhangi bir model yok. Dolayısıyla modelin bu kadar yanılması dünya çapında söz konusu olmadığına göre bilim insanları “burada teknik bir hata var, bilimsel bir yanılgı var” diye itiraz etmediğine göre Sağlık Bakanlığının ölümleri açıklarken bir süzgeçten geçirdiği, bütün ölümleri açıklamadığı çok açık biçimde ortada duruyor ki izleyicilerimiz, dinleyicilerimiz zaten anımsayacaktır, bunu doğrulanmış olgu sayılarında maalesef sağlık bakanının kendisi de itiraf etmek zorunda kalmıştı.

KP: Çok teşekkür ederim Kayıhan. Sevgili Özlem Kurt Azap aramızda. Kendisi TTB’nin uzun dönem Covid-19 İzleme Kurulu üyesiydi. Sürecin başından itibaren de uzmanlık alanı sebebiyle Covid-19 pandemisini izliyor. Sağ olsun davetimizi kırmadı. Hoş geldin Özlem, davetimizi kırmadın, onur verdin bize.

Özlem Kurt Azap: Hoş bulduk, günaydın!

ÖÖ: Merhabalar, günaydın, hoş geldiniz!

OE: Özlem biraz son epidemiyolojik verileri paylaşarak bir konuda fikrini almak istiyorum. Biliyorsun, DSÖ başkanı Covid-19 vakalarının 50’den fazla ülkede artmaya başladığını ve tüm ülkelerde dünya nüfusunun %70’inden fazlası aşılanmadığı oranda salgının bitmediğini ifade etti ki aşılanma oranı Türkiye de dahil %70’i bulmadı. Dün akşam yayınlanan son durum raporunda ise bir kıpırdanma olduğu ortada. Amerika kıtasında dokuz ülkede %20’den fazla vaka artışı var. Afrika’da ise altı ülkede %20’den fazla vaka artışı var. Öte yandan Afrika’da ölümler %84 oranında arttı. Yine -New York başta olmak üzere- ABD’de hem vaka hem ölümlerde %20’ye yakın bir artış var. Bir de biliyoruz Tayvan, Singapur’da pandemi yükü hızla artarken kritik bir ülke olan Güney Afrika’da -ki onlar sonbahara dönüyorlar- vaka oranlarında %55, ölüm oranlarında %500 artış var. Biliyorsun omikron varyantı ilk kez Güney Afrika’da saptanmıştı. Türkiye ise olağanüstü şekilde azalan bir periyodda. Hani benzer nüfusa sahip Almanya’ya kıyasla vaka sayılarımız 40 kat falan az, ki bu durum beni fazlasıyla kaygılandırıyor vaka atlıyoruz diye. Tüm bunlar olurken bir taraftan da örneğin Avrupa Hastalıkları Önleme Merkezi pazartesi’nden itibaren uçaklarda maske zorunluluğunu kaldırıyor. Türkiye ameliyat öncesinde PCR bakımı, invaziv müdahaleler öncesinde PCR bakımını kaldırıyor. Bildiğim kadarıyla şu an tek kısıtlanan ve devam eden yasağımız gece müzik yasağının 1’e kadar uzatılması. Ne diyorsun hem dünya hem Türkiye’de bu kıpırdanmalar ve PCR bakılmasının Türkiye’de iptali sence gelecek açısından kaygılandırıyor mu?

ÖKA: Evet, maalesef kaygılandırıyor. Az önce ölüm sayılarının gerçekte ne olduğunu konuşarak programa başladınız. Salgının geçirdiğimiz iki yılına ilişkin yükün ne kadar fazla olduğu ortada aslında. Bu, dünyayı telaşlandırması gereken bir durum iken ECDC (Avrupa Enfeksiyon Hastalıkları Kontrol Merkezi) bile uçaklarda maske kullanımına gerek yok diyor. DSÖ genel sekreterinin de sürekli belirttiği gibi bizim bu azalan olgu sayılarında test sayısının azalması çok ilgili. Dünyada yapılan test sayısı %70-90 oranında azalmış durumda. Yani şikayeti olanlar test yaptırmıyorlar. Ayrıca şikayeti olmayıp hastalığı taşıyan kişiler var ve bu kişilerin oranlarının hiç de az olmadığını biliyoruz. Hepsini birleştirince şu anda özellikle de Güney Afrika’da beşinci dalgaya hazırlıktan söz ediliyor. Güney Afrika bu konuda gerçekten bilim ortamına çok katkı sunmuş bir ülke. Sonuçta bu olgu sayılarının azalması bizi sevindirse bile bu kadar rahatlamaya sevk etmemeli diye düşünüyorum. Cerrahi taramalar bu konuda çok iyi birer örnek. Çok tıbbi olmazsa birkaç şey söylemek istiyorum: Hastayı ameliyat etmeden önce niçin SARS-CoV-2 yönünden taramamız gerekiyor? Birinci neden, hastalığı çevresine bulaştırmasın diye. İkinci ve çok önemli neden, Covid geçirenler sonraki 6-8 hafta içinde ameliyat olurlarsa ameliyat sonrası sorun yaşama olasılıkları olan daha fazla olabiliyor. Yani Covid geçirip iyileşmiş olsa bile bir kişi -eğer durum acil değilse- yaklaşık iki ay boyunca ameliyat olmamalı. Niçin? Çünkü ameliyat sonrası sıkıntı olma olasılığı Covid geçirmeyenlere göre daha yüksek. Bunu nereden biliyoruz? Artık pandeminin ikinci yılı bitti ve bizim ülkemizin aksine dünyada birçok ülkede veri paylaşılıyor. Elde edilen veriler sonucunda yapılan bir değerlendirme bu. Peki taramayla bunun ne ilgisi var? Covid taraması, sessiz geçirenleri yakalamaya yarayan bir tarama. Sessiz geçirilme oranı omikron varyantında oldukça yüksek. Dolayısıyla taranmazsa sessiz geçirenler saptanamayacak ve bu hastaların ameliyat sonrası sorun yaşama olasılığı var. Bunu toplumu korkutmak, endişe vermek için söylemiyorum, bu tıbbi bir gerçek. Sonuçta cerrahi taramaları kaldırmak için henüz çok erken.

Pandemiden dolayı organ nakillerinde azalma

OE: Kesinlikle katılıyorum. Bir de Covid’in görünmeyen yüzünü de aslında seninle konuşmak istiyorum. Covid’e baktığımız zaman ertelenmiş sağlık sorunlarını görüyoruz; örneğin kalp krizlerinin daha geç başvurması, kanserli hasta taramalarının azalması gibi. Biliyorum, sen transplantasyon açısından çok yakından izliyorsun, Covid’in buraya dair ekstra bir yükü oldu değil mi?

ÖKA: Evet, mesela normalde kontrole gidecek kişiler kontrollerine gitmedikleri, gidemedikleri için kalple ilgili hastalıkların takibi, kanserin erken tanısı için yapılan taramalar aksamış durumda. Ayrıca Covid dışındaki hastalıklar için aşılama oranları düştüğünden örneğin kızamık olguları artmış durumda. Bir diğeri de organ naklinin azalması.  Günümüzde organ nakli ve ilerleyen teknolojiyle birlikte hastalara neredeyse yeni bir yaşam sunuluyor. Fakat 2019 ve 2020 yılları arasında organ nakli olgularında belirgin azalma oldu, %20’lerde olduğunu söyleyebiliriz. Kimi durumlarda organ nakli için beklemek mümkün olabilir; örneğin diyalize giren bir hasta diyalize girmeye devam edebilir ama örneğin acil bir karaciğer nakli, acil bir kalp nakli gerektiğinde elbette hastalar bekleyemiyorlar ve bu organ naklinin azalması bu kronik hastalığı olan kişilerin maalesef nakille tekrar hayata başlama şansı yakalamasına engel oldu. Sonuçta bilimsel olarak şu da gösterildi ki örneğin Covid’le ilgili süreç nedeniyle nakil yapılamayan hastalar, nakil yapılanlara göre daha zor bir süreç geçiriyor. Tabii bu araştırmaların maalesef hemen hemen hiçbiri bizim ülkemizden çıkmış durumda değil. Dünyanın farklı ülkelerinde bu çalışmalar yapılıyor ve biz de o çalışmaların sonuçlarını günlük pratiğimizde değerlendiriyoruz.

OE: Bu konuda DSÖ’nün tüberküloz raporu çok kritik. Dünyada her yıl 10 milyon tüberküloz olgusu bulmamız lazım. 2019’da 7.1 milyon bulmuştuk, diğerlerine ise altyapı, insan gücüyle sağlık hizmetlerine erişim sorunu nedeniyle ulaşılamamıştık. 7.1 milyon vaka 2020’de Covid nedeniyle 5.8 milyona düştü. Bu durum tüberkülozda, verem hastalıklarında iyileşmeyi değil tanıya ulaşamamayı ve veremli bir vaziyette toplum içerisinde gezdiğini ve bulaşmanın arttığına işaret ediyor. Benzer bir şekilde koruyucu tedavi oranı da 2020 yılında Covid nedeniyle %21 oranında düştü. Covid-19 bulaşıcı hastalığı, dünyanın en büyük bulaşıcı hastalık sorunu olan veremi olumsuz etkiledi. Bu bağlamda son günlerde Türkiye’de artan ırkçılığın bir yansıması olarak tüberküloz sorununu göçmenlikle buluşturan çok sayıda açıklama görmeye başladık. Bu bilgiyi de düzeltmek lazım; Suriye savaştan önce tüberküloz konusunda çok başarılı bir ülkeydi. Ülkenin başarılı tüberküloz mücadelesi nedeniyle Suriye’de tüberküloz görülme insidansı Türkiye’den de daha düşüktü. Bu yüzden “Türkiye’ye gelen düzensiz göçmenler Türkiye’ye veremi bulaştırdı” gibi bir ırkçılığa kapı açmamamız gerekiyor. Aksine eğer gelen göçmenlerde verem hastalığı artıyorsa onlara insanca yaşama koşulları sağlayamadığımız için artıyor demektir.

ÖÖ: Bu vurgunuz gerçekten çok önemli Osman bey, çünkü ben de hatırlıyorum salgın öncesinde bu çok yaygındı; “Suriye’den gelen aşısızlar grip salgını ve işte bir dizi virüsü getiriyorlar” diye gerçek olmayan, gerçek verilere dayanmayan ırkçı bir hezeyan vardı.

OE: Kesinlikle öyle. Cennetimizi gelenler çalmadı, bir cehennemde yaşıyoruz, bu cehennemi yaratanlar Suriye’ye savaş açanlardır. Türkiye’de ekonomik sorunları ve hastalıkları arttıranlar göçmenler değil, Türkiye’nin mevcut ekonomik siyasi hayatını var edenler, yönetenlerdir, Avrupa’nın sırtını dönmesidir. Bu yüzden cennet elimizde değilse bunun sorumlusu göçmenler, olağanüstü kötü şartlarda yaşayan insanlar değildir. Türkiye’nin bu anlamda ırkçılığa çok açık bir “hayır” demesi gerekiyor. Gelen göçmenler hep hastalık ve bulaşmayla etiketlenirler, bunun da doğru olmadığını vurgulamak gerekir.

Özlem ben senin sağlık çalışanlarının sağlığını da çok yakından takip ettiğini biliyorum. 12-18 Mayıs ise hemşireler haftası. Hemşirelerin sağlık sisteminde gerçekten vazgeçilmez bir rolleri var, emeklerine çok teşekkür ederim bu vesileyle. Bu anlamda sağlık çalışanı hemşirelerin Covid hastalığı ve kaybı konusunda ne dersin?

Sağlık çalışanları için Covid halen meslek hastalığı sayılmıyor

ÖKA: Florence Nightingale’in doğum günü olan 12 Mayıs, hemşireler günü olarak uzun yıllardır tüm dünyada gündeme geliyor. Konunun önemine dikkat çekmek için önemli bir gün, hemşirelerin bu özel gününü kutluyorum. Sağlık çalışanları ve Covid konusunda ülkemizden söyleyebileceğim belki de tek sayı TTB’nin web sayfasında “Kaybettiklerimiz” başlığında bulunuyor. “Siyah kurdele” başlığı altında bir link var, oraya tıkladığımızda bugün itibariyle 556 sağlık çalışanımızı yitirdiğimizi görüyoruz. Bunun ötesinde hangi meslek grubundan kaç sağlık çalışanının hastalandığına dair bir veriye maalesef Sağlık Bakanlığı üzerinden ulaşmak mümkün değil. Dünyayı konuşabiliriz; DSÖ bu sağlık çalışanlarına ilişkin bildirilen sayıların, gerek olgu sayısı olarak gerek ölüm sayıları olarak, eksikliğini fark ederek 2021 yılının eylül ayında bir rapor yayımladı. Bu raporda, dünyada 135 milyon sosyal hizmet ve sağlık hizmeti veren çalışan olduğu belirtildi ve pandeminin başından, 2021 yılı mayıs ayına kadar DSÖ’ye bildirilen sağlık çalışanı ölüm sayısının sadece altı binlerde oluduğu vurgulandı. Bu sayının böyle olmadığı tabii çok açık. DSÖ, uygulanan bilimsel matematik modellemelerin sonucunda Covid nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanı sayısının 115 bin oluğunu açıkladı. Bu gerçekten çok yüksek bir say. Bunun ötesinde hastalananların ne durumda olduğunu bilmiyoruz. Ülkemize döndüğümüzde, sağlık çalışanları için Covid’in halen meslek hastalığı olarak kabul edilmediğini görüyoruz. Yani hâlâ birtakım belki illiyet bağı diye genelleştirilebilecek süreçlere takılarak yol alınamamış durumda. Bundan sonraki süreçte yaşanacak sıkıntılarda, yeni pandemilerde sağlık çalışanları yasal düzlemde korunmasız bir şekilde kalacak gibi görünüyor.

OE: Çok haklısın, Sağlık Bakanlığı hiçbir alanda olmadığı gibi sağlık çalışanları açısından da hem vaka hem ölümlerin dağılımlarını, yaş, meslek gruplarını açıklamadı. TTB’nin ikinci yıl raporunda Türk Hemşireler Derneği kayıtlarıyla da ortaya koyduğu en önemli veri Covid-19 nedeniyle kaybedilen hemşirelerin ortalama yaşının 41 olduğudur. Yani 41 yaşındaki hemşireler Covid nedeniyle hastalara şifa verirken ne yazık ki öldüler. Bu çok çarpıcı bir rakam. Biliyoruz ki Covid-19, 65 yaş üstü daha ileri yaşta ölümlere neden oluyor ama sağlık çalışanları için hekimlerde 50, hemşirelerde 41 yaş. Son cümlelerini de dünyada çocuklardaki hepatit konusunda almak isterim Özlem; Covid’le ilişkisi var mı, aşılarla ilişkisi var mı? Dünyada önemli bir sorun, Türkiye’de bu hepatit sorununa dair bir veri var mı, ne dersin?

ÖKA: Türkiye’de bir veri olmadığını biliyorum. Test yapılıyor mu sorusuna yanıt olarak bazı merkezlerde yapıldığını söyleyebiliriz. Yine bakanlığın bu konuda bir açıklamasını olduğunu görmedim. Dünyadaki kaynağı bilinmeyen hepatit diye tanımlanan durumu DSÖ de oldukça yakından takip ediyor. Yine önceki gün olgu sayısı 350’ye yaklaşmıştı, 20’den fazla ülkeden bildiriliyor. Maalesef ülkelerden bildirilirken ölüm sayıları da bildiriliyor. Yine geçtiğimiz günlerde DSÖ’nün sayfasında en az beş ölüm bildirilmiş durumda. Maalesef ki karaciğer nakli gereken olgular şimdiye kadar 18. Daha çok beş yaşa kadar olan çocuklarda görülüyor. Covid mi geçiriyorlar diye bakıldığında -henüz bilimsel olarak bütün veriler yayınlanmamış olmakla birlikte- özellikle İngiltere’den olan verilerden biliyoruz ki %20’ye yakını Covid geçirmiş. Hepatit geçiren çocukların ortak noktaları, serumda adenovirüs isimli bir virüsün saptanmış olması. Burada yine tıbbi açıdan konuşulacak çok şey var; örneğin adenovirüs çok sık görülen bir enfeksiyon etkeni, acaba bu konudaki duyarlılığımız arttığı için mi bu çocuklara tanı konmaya başlandı. Adenovirüse bağlamadan önce bunun değerlendirilmesi çok önemli. Sonuçta hepatitlerin kaynağı bilinmiyor. En şüpheli görünen etken adenovirüs gibi görünüyor. Erişkinler için bir sorun gibi görünmüyor şimdilik ama yakından izlenmesi gerekiyor. Yine yakından izleyen ülkelerden edinilen bilgileri takip etmek durumundayız. Kendi ülkemize ilişkin bir bilgi maalesef paylaşamıyoruz.

OE: Her konuda benzer olduğu gibi… Çok teşekkür ederim bu haftaki programımıza katkın için.

ÖÖ: Evet, çok teşekkür ederiz.

OE: Söz sende Özlem.

ÖKA: Ben de çok teşekkür ederim beni davet ettiğiniz için. Bugün ben yaz aylarına giriyoruz diye Beatles’dan “Here Comes the Sun” isimli şarkıyı seçtim. Çok teşekkür ederim.

ÖÖ: Katıldığınız için biz de çok teşekkür ederiz.

OE: Hoşça kalın!

ÖÖ: Görüşmek üzere Osman bey.